Kişisel Verilerin korunması

Genel Açıklamalar

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun (KVKK) 7 Nisan 2016 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu (Avukatlık Kanunu) ile arasında pek çok çatışma yaşanmıştır. Bugüne kadar tartışmalar devam etmekte olup, avukatlık mesleğinin ifasının mı yoksa kişisel verilerin korunmasının mı üstün olacağı konusunda uygulamada bir görüş birliği bulunmamaktadır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, avukatlar da KVKK’ya tabi olup, bu kanunun gerekliliklerini yerine getirmekle yükümlüdür. Avukatlar sadece, Kişisel Verileri Koruma Kurulu’nun (Kurul) kararı uyarınca, veri sorumluları siciline (VERBİS) kayıt yükümlülüğünden muaf tutulmuşlardır. Bunun dışında KVKK yer alan yükümlülükler veri sorumlusu sıfatına haiz avukatlar için de geçerlidir.

Avukatlık mesleğinde esas olan ve hem Avukatlık Kanunu’nun 36.maddesinden hem de Meslek Kuralları’ndan kaynaklanan sır saklama yükümlülüğü, kişisel verileri içerse de, KVKK’da yapılan tanıma göre kişisel verinin daha geniş kapsamlı olduğunu söylemek mümkündür. Bu nedenle KVKK’nın da Avukatlık Kanunu’ndan daha geniş bir koruma alanı sağladığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Kişisel verilerin korunması mı? Hak arama özgürlüğü mü?

Avukatlık mesleğinin ifası bakımından Kurul’un en çok tartışma yaratan kararı[7] ise 2021 yılında verilmiştir. İşçilik alacağı davasında davalı tanığı olarak dinlenen kişinin adli sicil kaydına erişerek Mahkeme’ye sunan ve sicile işlenen suçlar nedeniyle tanıklık beyanına itibar edilmemesi gerektiğini ileri süren veri sorumlusu avukat hakkında, adli sicil bilgisinin alınarak dosyaya sunulmasının KVKK’nın 6.maddesinde yer alan özel nitelikli kişisel verilerin işleme şartlarına uygunluk sağlamadığını, bu nedenle KVKK’nın 12.maddesinde yer alan, kişisel verilerin hukuka aykırı olarak işlenmesini önlemek amacıyla uygun güvenlik düzeyini temin etmeye yönelik gerekli her türlü teknik ve idari tedbirleri almak zorundadır, hükmüne aykırılık teşkil ettiği nedeniyle veri sorumlusu avukat hakkında idari para cezasına hükmedilmiştir. Aynı zamanda verinin paylaşılmasının 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu kapsamında suç teşkil edebileceği nedeniyle, Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurabileceği konusunda ilgili kişiye bilgi verilmesine de kararda yer verilmiştir.

Veri sorumlusu avukat tarafından sunulan savunmada özetle, tanık olarak dinlenen ilgili kişinin kimlik numaralarının duruşma tutanağında yer aldığı, bu kimlik bilgisi ile adli sicil kaydına avukat olarak ulaşmasının mümkün olduğu, Avukatlık Kanunu’nun 2.maddesi uyarınca, mesleklerini yerine getirirken kurumlara başvuru yapma ve bilgi alma hakları olduğunu, tanık sıfatına haiz ilgili kişinin beyanının doğru olduğundan emin olunması gerektiği, dosya için bu hususun önemli olduğu, adli sicil kaydını sadece Mahkeme ile paylaştığını, üçüncü kişilerle paylaşmadığını, avukatlık mesleğinin aynı zamanda bir kamu hizmeti olduğunu ve kendisinin kanunla sağlanan bir yetkiyi kullandığı, yer almışsa da, Kurul; Avukatlık Kanunu’nun 2.maddesinin, Adli Sicil Kanunu’nun 7.maddesi karşısında genel hüküm taşıdığı, bundan dolayı avukatların adli sicil kaydı bilgilerine resen erişim yetkisi verilmediği, özel nitelikli kişisel veri niteliğindeki adli sicil bilgilerinin en başta hukuka aykırı olarak elde edilmiş olmasının veri sorumlusunun tüm kişisel veri işleme faaliyetlerini başlangıçtan itibaren hukuka aykırı hale getirdiği, zira hukuka uygun olmayan bir şeyin üzerine meşru bir şeyin bina edilemeyeceği konusunda herhangi bir şüphenin bulunmadığı, değerlendirmesi ile yaptırım kararı vermiştir.

Söz konusu karar bir kısım hukukçular tarafından KVKK hükümleri kapsamında hukuka uygun olarak değerlendirilse de, avukatın mesleğin ifası sırasında iddialarını ispatlama noktasında önemli güçlüklere yol açacağı açıktır. Zira, KVKK hükümleri kapsamında yapılan bu değerlendirmenin yanısıra, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK.) özellikle 255.maddesinde yer alan, “tanığın davada yararı bulunmak gibi tanıklığının doğruluğu konusunda kuşkuyu gerektiren sebepler varsa, bunu iki taraftan biri iddia ve ispat edebilir” hükmü avukata bu yönde bir yetki vermektedir. Aksi yönde tanığın beyanının güvenilir olup olmadığını ispat etme imkanının neredeyse tümüyle ortadan kalkma ihtimali doğacaktır. Her ne kadar Kurul kararında adli sicil kaydının davanın esası ile ilgili olup olmadığı yönünde tartışmalarda bulunulmuşsa da, hukuk davalarında önem arz eden tanık beyanının davanın esası ile ilgili olduğu su götürmez bir gerçektir.